Ocak ayında izlediklerim (Serenity)

Merhaba sevgili okur,malum okullar tatil, ben evdeyim ve biraz da hastayım. Hazır eve kapanmışken dedim ki neden bu ay izlediklerimi okurlarımla paylaşmıyorum.Sizlerin önüne dört adet film sermeyi planlıyorum . Hepsi de Netflix’ten olacak gibi duruyor. Hazırsanız başlıyorum.

Bıçaklar Çekildi: Gizemli Bir Serüven - Glass Onion: A Knives Out Mystery -  Beyazperde.com

Kısaca bahsedeceğim ilk yapım, Glass Onion orijinal adıyla yayınlanan ancak ne hikmetse Türkçe ‘ye Bıçaklar Çekildi:Gizemli bir serüven şeklinde çevrilmiş film olacak. Baş rolünde bizim James Bond filmlerinden bilidiğimiz dedektif rolündeki Daniel Craig yer alıyor.

Kısaca konuyu anlatmak gerekirse; Edward Norton‘un canlandırdığı adamımız ,olaylı bir şeklde ayrıldığı belli olan eski arkadaşlarını bulmacalı ,afilli bir kutuyla davetiye yollayıp, Glass Onion adındaki malikanesine çağırıyor. Dedektifimize de bir kutu geliyor ve kendini tuhaf insanların arasında buluveriyor. Adamımıza,ev sahibinin tasarladığı cinayeti çözmek iteleniyor.

Başta oyun olarak başlayan mevzu gerçeğe doğru evrilmeye başlıyor gibi oluyor! Hiçbir şey yolunda gitmiyor. Misafirler elbette önceleri hallerinden pek memnunken sonradan herkesin gerçek yüzü ortaya seriliyor. Neler oluyor neler…

Film ilk dakikalarda eğlencelik gibi görünse de güzel ters köşelerle sizi kendine bağlıyor. Ancak Oscar adaylığı alacak kadar iyi bir performans var mı o kısmı tartışılır. Macera ve polisiye severler izleyebilir. Beni çok da cezbetmedi desem yeridir.

Sıradaki yapım tabiki yine Netflix’ten Along with the Gods: The Two Worlds

İşte bu güzel bir film dostlar. Güzelliği senaryosunun iyi bir temele oturuyor olmasında. Uzak doğunun reenkarnasyon inancı baz alınarak oluşturulmuş manalı,mesajları olan,klişelerden uzak,yer yer tuhaf aksiyon sahneleri olan bir yapım.

İyfaiyeci bir dostumuz,küçük bir kızın hayatını kurtardığı esnada can veriyor ve ruhu üç meleğin rehberliğinde araf gibi bir yere götürülür. Adamımız Abide ilan edilmiştir ancak budist inancına göre 49 gün boyunca yedi farklı mahkemede (yalan, tembellik, adaletsizlik, ihanet, şiddet, cinayet ve aileye saygısızlık ) yargılanıp eğer suçsuz bulunursa reenkarne olacaktır.

Ayrıca avukat melekler şimdiye dek 47 ruhu kurtarmayı başarmışlardır ve eğer 49. ruhu da kurtarmayı başarırlarsa kendileri de reenkarnasyon hakkı kazanacaktır. İtfaiyeci Kim Ja Hong onların 48. ruhudur.

Film bana epey uzun geldi. 7 mahkemenin tanrıları ilginç tasarlanmıştı. Aksiyon sahneleri yer yer çiğ dursa da duygusal öğeler çok iyi işlenmişti.

Bu kızımız çok şekerdi. Oyunculuğunu çok beğendim.

İtfaiyeci dostumuzun konuşmayan annesi ve sonradan başına bela açan kardeşiyle olan durumları, meleklerin kendi aralarındaki ilişkileri dikkat çekiciydi. İkinci bir filmi de vardı ancak ben ilkindeki tadı alamadığım ve çok sıkıldığım için ne yazık ki yarıda bırakmak zorunda kaldım.

Sıradaki filmimiz The Pale Blue Eye (Solgun Mavi Gözler)

Filmimiz1830’da ABD’deki West Point Askeri Akademisi’nde yaşanan cinayeti çözmekle görevlendirilen dedektif Augustus Landor ve okulun öğrencilerinden ünlü yazarı genç Edgar Allan Poe‘nun işbirliğini anlatıyor. Evet konu size biraz sıkıcı gelmiş olabilir ama sonlara doğru film bir açılıyor ki sormayın. Özellikle sondaki ters köşe için beklemeye değer filmlerden biri bence.

Genç yazarı, çoğumuzun Harry Potter‘dan aşina olduğu kuzen Harry Melling canlandırıyor. Dostumuz Queen’s Gambit dizisinden sonra yine beğendiğim bir performans sergilemiş. Batman’imiz Christian Bale’imize zaten diyecek laf yok. Filmi alıp götürüyor.

Film tahmin edersiniz ki çok kasvetli. Kadavralı sahnelerde gerçekten çok rahatsız oldum. Film başta bir yere varmayacak gibi görünüyor olsa da sabredin derim. Film katile dair tüm okları tek bir kişide gösteriyor ancak acaba gerçek sandığımız gibi mi bilmiyoruz ve bu bizi çok geriyor 😉

Filmi izledikten sonra sadece adını bildiğim yazar hakkında kısa bir arastırma yaptım ve hayatının küçük bir kısmında gerçekten de kendisine mentorluk yapmış,saygı duyduğu birinden bahsedildiğini gördüm. Elbette filmin büyük bir çoğunluğu kurgudan ibaret. İzlemenizi tavsiye ederim. Şık bir anlatım olmuş. Dönemi ve askeri öğrencilerin psikolojisini ve dramını gerçekten iyi yansıtmışlar.

Sıradaki filmimiz tatlış mı tatlış bir anime. Words bubble up like soda pop

Evet dostlar anime filmi olmazsa olmazımızdır. İlla bir tame bulurum ve izlerim. Bu da hiç pişmanlık duymadan izlediğim değişik bir renk kartelasına sahip,çapıcı ama bir o kadar da sakin,dingin bir yapımdı bu.

Filmde, gürültüye duyarlı olduğu için kulaklık takan, mani yazımı, yoga ve ulusal dans gibi etlinliklerin yapıldığı bir huzur evinde çalışan şair ruhlu gencimizle, bloggerlık yapan ve diş teli sebebiyle maske takan sevimli kızımızın arkadaşlığını ve ortak bir amaç için bir araya gelişini izliyoruz.

İki genç bir telefon karışıklığı sebeiyle tanışıyor ve ölen eşinin plağını arayan yaşlı bir huzur evi sakini amcanın kayıp plağını aramaya koyuluyorlar. Bu esnada da birbirlerini tanıyıp, birbirlerinin çekincelerini gideriyorlar. Yani anlayacağıız filmin sıcacık bir hikayesi var . Sakin başlıyor ancak sona kadar beklerseniz yüzde tebessüm bırakan bir finalle karşılaşıyorsunuz. Ben sevdim ve elbette tavsiye de ederim.

Bahsedeceklerim bu kadardı. Umarım beğendiğiniz yapımlar olmuştur ve sizlere fikir verebilmişimdir. Yeni filmler, diziler ve okumalıklarla karşınıda olmaya çalışacağım. Sağlıkla kalın… 🙂

Yorum bırakın